Bizi hayatta tutan stres bugün hayatımızdan bazı şeyleri götürüyor olabilir mi?
Kökeni insanın varlığına dayanan stres, insanın bugünlere gelmesini sağlayan temel bir dürtüdür. Stres, tehlikeye karşı tetikte olmamızı; tehlike anında risk içeren bölgeyi terk etmemizi sağlar. Bu risk, eski çağlarda bir aslan olduğu gibi günümüzde bağlanma problemi yaşayan birini evliliğe zorlayan kişi olabilir.
Belli bir dozdaki stres, hangi çağda olursak olalım bizi hayatta tutar. Güvenli alan bulmamızı/oluşturmamızı sağlayan stres, bulduğumuz veya oluşturduğumuz alan güvenli olmasına rağmen normal seviyesine dönmezse beynimizin kaçma mekanizmasında takılı kalmasına ve hep tehlikede olduğumuzu düşünmesine sebep olabilir.
Erken yetişkinlik dönemi, 18-25 yaş aralığındaki dönemi kapsar. Aynı zamanda ileri ergenlik dönemini (18-22) de içine alan bir gelişim dönemi olarak kabul edilir. Ergenlikle beraber hormonal, bilişsel ve fiziksel değişimleri aniden yaşayan birey, erken yetişkinlikte bu değişimlere uyum sağlamaya; genellikle varsayımsal ve soyut düşünceleri de aktif olarak kullanmaya başlamıştır. Bu düşüncelere kimlik arayışı, akademik ve sosyal hayatta kararsızlık, biricik bir yaklaşımla kendine dönmek ve pek çok olasılığa fırsat vermek de eşlik edebilir. Bu başlıklar kişinin, ayrılacak olduğu güvenli alanından bağımsız bir şekilde, kendine yeni bir güvenli alan oluşturmasına yönelik adımlar atmasının ve dönüşmesinin yolunu açar. Güvenli alanı terk etmek oldukça stres içeren bir durumken bir de yeni güvenli alanı bireyin kendisinin oluşturacak olması, içinde bulunduğu pek çok olasılığa fırsat verme durumuyla da birleşince belirsiz bir geleceğin stresini ve kaygısını da bireye yükleme ihtimali yüksektir.
Yoğun stres, yaşamın her evresinde kişinin hayatına olumsuz etki edebilmektedir. Ancak bu olumsuz etki, bir öğrencinin söz hakkı almak isterken bildiği doğru cevabı; söz hakkı aldıktan sonra unutmasından daha can yakıcı olabilmektedir. Pek çok sağlık sorununun (hayati/geçici) temelinde stres yatmaktadır. Psikoloji temelli sağlık sorunları, genel kitle tarafından küçük görülebilir. Bu, sağlık sorununu, kişinin kendi bedenine kasıtlı olarak yaşattığını varsayan bir bakışla gayet mantıklı kabul edilebilir. Ancak bir hastalığın psikolojik temelli olması, beynin güvende olmadığı bir anda takılı kaldığını (amigdala bölgesinin aktif halde kaldığı) ve kendini her an veya belli anlarda tehlikede hissettiğini göstermektedir.
Yoğun stresin, kişinin hafızasına etki ettiğini ispatlayan pek çok araştırma vardır. Araştırmalar, hafızaya etki eden yoğun stres için kritik dönemin, erken yetişkinlik dönemi olduğuna işaret eder. Güncel bir araştırma 28 Eylül 2021 tarihinde San Francisco’da yapılmış. Araştırmacılar, yaşları 20 ila 89 arasında değişen yaklaşık 15.000 katılımcının depresif belirtilerini ölçmüşler. Bu örneklemi, üç yaşam bölümüne ayırmışlar: Yaşlı, orta yaş ve erken yetişkinlik. Bu örneklemde bulunan 6.000 yaşlı katılımcıdan oluşan grupta, erken yetişkinlik döneminde yüksek depresif belirtileri olanların %73’ünde bilişsel bozukluk ihtimali olduğu, geri kalan yaşamlarında %43 daha yüksek oranda depresif belirtiler
gösterdikleri bulunmuş.
Psikiyatri ve Davranış Bilimleri Departmanı ve Weill Nörobilim Enstitüsü’nden yazar Willa Brenowitz, “Birkaç mekanizma, depresyonun demans riskini artırabileceğini açıklıyor.” diyor. “Bunlar arasında, merkezi stres tepki sisteminin hiperaktivitesinin, stres hormonları glukokortikoidlerin üretimini artırarak beynin yeni anıları oluşturmak, düzenlemek ve depolamak için gerekli kısmı olan hipokampuse zarar vermesine yol açması var.”
Diğer çalışmalar depresyonu hipokampus atrofisi (körelme, zayıflama) ile ilişkilendirdi ve bir çalışma, kadınların hipokampusünde daha hızlı gerçekleşen bir hacim kaybı gözlemlendiğini ortaya koydu. Sadece bu çalışmaya bakıldığında kadınların, detaylı düşünen beyin yapılarında daha fazla stres faktörünün olduğu yorumu yapılabilir. Erkek rolünün toplum içerisinde çok fazla stres faktörüyle baş başa olduğu bilinse de çözüm odaklı düşünme tarzı onun bu stresten, kadınlara göre daha fazla arınmasını sağlıyor olabilir.
Araştırmalardan yola çıkarak elde edilen sonuçlardan biri stresin işlevsel ve kaçınılmaz olduğu, diğeri ise erken yetişkinlikte yoğun stresin kalıcı ve büyük kayıplara sebep olacağı yönündedir. Yaşamdan geriye kalan, anılardır. Anıların hatrına yoğun strese maruz kalmamak ve kendimizi maruz bırakmamak, ilaçsız ve önleyici bir tedavidir.
Seçki ve Çeviri Yapan: Hatice Ayşe Özgen
Kaynak:University of California – San Francisco. (2021, September 28). Happiness in early adulthood mayprotect against dementia: Depressive symptoms increase risk for cognitiveimpairment. ScienceDaily.Retrieved October 18, 2021 from www.sciencedaily.com/releases/2021/09/210928121341.htm