Başarının Gizli Kahramanı Duygusal Zekâ
“Bir ulusun gerçek umudu, gençliğin iyi eğitilmesinde yatar. (Erasmus)
Gençlere verdiğimiz eğitimin niteliği; ülkemizi, nasıl bir geleceğin beklediğini de belirleyecektir. Her ne kadar, eğitime verilen önem, son yıllarda artmış gibi görünse de, maalesef tek taraflı bir yönelim var.
Eğitimdeki bu tek taraflı yönelim, çocukların sadece IQ’larını ön plana çıkarırken duygusal zekalarını ihmal etmekte. (Duygusal zekâ kısaca; Kendi duygularını tanıyabilme ve idare edebilme, başkalarının duygularını okuyup onlarla etkili bir şekilde başa çıkabilme becerisidir.)
IQ’nun bu kadar öne çıkarılması ve çocuğun hayattaki başarısını belirlemede IQ’nun çok etkili olduğu yanılgısı; çocuklarına IQ testi yaptırmak isteyen ebeveynlerin sayısının da hızla artmasına neden oldu.
IQ puanı çocuğun geleceğini belirlemede belirleyici bir faktör ama hayattaki başarının en önemli belirleyicisi değil. Daniel Goleman “Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemlidir” kitabında IQ konusundaki yanılgıyı şöyle açıklıyor:
Psikolojinin açık sırlarından biri de yaygın efsaneye karşın notların, IQ’nun ya da üniversite giriş sınavı puanlarının, hayatta kimin başarılı olacağına dair kusursuz bir tahmin sağlayamamasıdır. Bir bütün olarak düşündüğümüzde büyük gruplar açısından IQ ve yaşam koşulları arasında bir bağ bulunduğuna emin olabiliriz: çok düşük IQ’lu birçok kişi işçilik ve benzeri işler yaparken, yüksek IQ’lular iyi para kazandıkları işlere -her zaman olmasa da- gidiyorlar.
Ancak IQ’nun kişinin gelecekteki başarısını belirlediğine ilişkin kuralın çok sayıda istisnası var; hatta istisnaların sayısı kurala uyanlardan fazla da olabilir. IQ’nun hayattaki başarıya katkısı en fazla yüzde yirmidir; geri kalan yüzde sekseni belirleyen başka etkenler vardır. Bir gözlemcinin de dediği gibi, “Bir kişinin toplumda edindiği yeri, sonuçta IQ dışında kalan sosyal sınıftan şansa kadar uzanan etkenler belirler.” (Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemlidir, Daniel GOLEMAN, Varlık Yayınları)
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki “Duygusal Zekası” yüksek insanlar daha başarılı ve mutlular; empati, iletişim, dürtü kontrolü, hazzı erteleme gibi alanlarda daha iyiler. Bir işte başarılı olmak için kuşkusuz çok çalışmak ve o alanda uzmanlaşmak gerekir. Gelecekte meslek sahibi olmak ve başarılı olmak için diplomanın yetmeyeceğini anlamamız gerekiyor. Çünkü bir iş için aranan diplomaya sahip çok sayıda insan olduğunda, o zaman devreye başka kıstaslar girecektir. İletişim becerisi, çalışma disiplini, grupla çalışma uyumu, empati yeteneği ve yaratıcı zeka gibi birçok kıstas işe alımlarda daha da önemli hale gelecektir.
Öte yandan duygusal zekanın ihmal edilmesi, sadece akademik ve iş hayatını olumsuz etkilemiyor, ciddi sosyal ve duygusal problemleri de beraberinde getiriyor. Duyguların kontrol edilememesi çocuklarımızın sadece geleceğini değil bugününü de olumsuz etkiliyor. Yıllar önce normal kabul edilen durumlar günümüzde çocuklar için yüksek kaygı nedeni. En basit örneği ise sınavlar. Defalarca sınava girdikleri halde yoğun sınav kaygısı yaşıyorlar ve kaygılarını kontrol etme becerisinden uzaklar. Arkadaşları tarafından dışlanma, beğenilmeme, eleştirilme gibi birçok kaygıları var. Tabi ki bunlar kaygı için haklı nedenlerdir. Fakat burada bahsettiğim aşırı kaygı. Bazıları ise çok kaygısız, aşırı rahat ve bu durum da sorumsuzluğu beraberinde getiriyor. Sorumsuzluk da maalesef birçok konuda başarısızlığın garantilenmesi demek oluyor. Günümüzde sık karşılaştığımız problemlerin -şiddet, bağımlılık, öfke, depresyon, kaygı- nedeni IQ eksikliği değil, duyguları yönetme becerisi eksiliğinden kaynaklanıyor olabilir. Okullarda da yüksek IQ puanına sahip olmasına rağmen okul başarısı düşük, merkezi sınavlardan yüksek puana alamayan öğrencilerle karşılaşırız. Eğer, dürtü kontrolü, hazzı erteleme, sabır, sorumluluk gibi yetileri çok gelişmemişse yeteri kadar ders çalışmıyor ve çaba göstermiyor. Bunu sonucu olarak da okulda ve sınavlarda başarılı -ya da kapasitesinin altında başarı gösteriyor- olamıyor. Özetle, çocuklarımızın duygusal zekâlarına yatırım yapmalıyız, aileler ve okullar olarak bu konuyu daha fazla ciddiye almalıyız. Çünkü çocukların empati becerilerini, vicdanlarını, ahlaklarını geliştirmeden IQ’lerini artırma çabası son derece eksik ve tehlikelidir. Duygusal zekâlarını artırmak için daha çok çaba harcamalıyız. Böylece daha hoşgörülü, başkalarına saygı duyan, dürtülerini kontrol edebilen, hazzı erteleyebilen, daha sabırlı ve vicdanlı ve başarılı bir nesil yetiştirebiliriz.
Peki duygusal zekamızı ne belirliyor?
Daniel GOLEMAN kitabında* mizacımızın kalıtımsal miras olduğunu, mizacımız tarafından hayata ya olumlu ya da olumsuz bir tepki vermeye ayarlanmış bulunduğumuzu belirtiyor. Goleman; hüzünlü ya da neşeli bir mizaca eğilimin, çekingenlik ya da atılganlık eğilimi hayatın ilk yılında ortaya çıkması, bu özelliğin kalıtımsal olarak belirlendiğinin bir gerçek olduğunu söylüyor. İyi haber ise, beynin gelişimini, çocukluk döneminde çok hızlı olmakla birlikte yaşam boyu sürdürmesidir. Bu nedenle doğru aile eğitimi, deneyim ve okullar sayesinde çocukların duygusal zekâları artırılabilir. Özellikle, anaokulu ve ilkokulda çocukların duygularını tanıma, yönetme ve doğru şekilde ifade edebilme becerilerini artırmaya yönelik daha planlı bir eğitim sunmalıyız. Böylelikle, salgın nedeniyle zor günler yaşadığımız bu süreçte karşılaştığımız; yaşlı insanlarımızla dalga geçen, salgını fırsata çevirmeye çalışan, evde sıkıldım diyerek sokağa gezmeye çıkan insanlarla gelecekte daha az karşılaşmış olacağız.