Daha çok akademik becerilerin edinilmesinde kullanılan entelektüel zekanın kendi başına bir değeri yok. Bireyin duygu farkındalığının olması, becerilerini nesnel değerlendirmesi, gelişme için hedef belirlemesi, duygu düzenlemesi, istek ve dürtülerini ötelemesi, dinleme başta olmak üzere temel ilişki becerileri sergilemesi, işbirliği yapması, sosyal farkındalığa sahip olması ve sorumlu karar vermesi gibi sosyal ve duygusal becerilerin önemine ise giderek artan bir oranla farkına varılmaya başlandı.
Her şey duygusal zeka kavramının ortaya atılması ile başladı. Salovey ve Mayor 1990 yılında bir dergide yayınladıkları makalelerinde, bilişsel zekanın (hatırlama, akıl yürütme, problem çözme, tahminde bulunma gibi) yanına duygusal zekayı (duyguları tanıma ve anlama, çatışma çözme, işbirliği gibi) eklediler. Hemen ardından Goleman 1995 yılında ünlü kitabı ‘Duygusal Zeka’yı yayımladı.
Bu gelişmeler, soğuk savaş döneminin bitimine yakın Reagan döneminde basılan ‘Risk Altındaki Millet’ raporunda, genç nüfusun yaşadıkları sorunların anlatılmasıyla yaşandı diyebiliriz. Amerikan toplumunun geleneksel ailevi değerlerinin unutulması sonucunda, gençlerin ‘batağa’ saplandığı korkusu ve gerekli adımlar atılmazsa bir çöküş yaşanacağı mesajına yönelik bir rapordu. Nispeten doğruluk payı vardı. Okul terkleri, okuldan uzaklaştırma, disiplin suçları, erken yaşta cinsellik ve takiben ergen hamileliği, alkol, sigara ve uyuşturucu kullanımı, şiddet, zorbalık, kaygı ve depresyon gibi geniş bir yelpazede birçok problem artıştaydı.
OLUMSUZ DAVRANIŞA ODAKLANARAK SORUN ÇÖZÜLEMEDİ
Durum böyle olunca olumsuzu yok etmek üzere birçok müdahale programı geliştirildi. Ama sadece olumsuz davranış gösteren çocuk ve gençlere odaklanarak olumlu sonuç elde edilemedi. Zaten yukarıda bahsedilen problemlerin çoğu, azınlık ve/veya düşük sosyo-ekonomik gruplarda ve şehir yerleşimlerinde görülmekteydi. Yani sorun, sadece olumsuz davranış gösteren çocuk ve gençlere olumlu beceriler kazandırarak veya geleneksel değerlere odaklanarak çözülemeyecek kadar -toplumsal boyutta- karmaşıktı.
POZİTİF PSİKOLOJİ YAKLAŞIMI
Asıl bu noktada bir değişim yaşandı ve bir grup akademisyen arkalarına pozitif psikoloji yaklaşımını da alarak, olumluya odaklanılması bu yolla tüm çocuklara (sadece sorunlu davranış gösterenlere değil) somut beceriler kazandırılması yönünde adımlar atmaya başladı. 1994 yılında Collaborative for Academic, Social and Emotional Learning (CASEL) (Akademik, Sosyal ve Duygusal Öğrenme için İşbirliği) yapısını oluşturdular. Sosyal ve duygusal öğrenmeye (SDÖ) yönelik araştırmalar, raporlar ve eğitimler düzenlediler.
O günden bugüne SDÖ çeşitli gruplar tarafından benimsendi ve desteklendi. Başta OECD olmak üzere birçok uluslararası kurum ve kuruluşun yanı sıra, akademik çevrelerden, örneğin Harvard Lisansüstü Eğitim Programı (EASEL), European Network for Social and Emotional Competence (ENSEC) gibi kurumların çalışmalarını bu alanda yoğunlaştırdı. İş dünyası da SDÖ becerilerinin bireye, topluma ve ekonomiye katkısını görerek bu konuya destek vermeye yöneldi. Harvard Business Review ‘Duygusal Zeka Serisi’ başlığı altında empati, odaklanma, otantik liderlik, mutluluk, öz farkındalık konuları üzerine 13 kitap bastı. (Bu kitapların bazıları Türkçe’ye de çevrildi).
AKADEMİK PERFORMANSTA YÜZDE 11’LİK ARTIŞ
Ne yazık ki gerçekleri görsek dahi bildiklerimizi uygulamak kolay geliyor. Çocuk ve gençlerin sosyal ve duygusal alanda güçlendirilmesi ihtiyacı açık ve seçikken, okullar her zamanki işlevlerini, yani alan derslerini (matematik, Türkçe, fizik vs) vermeye devam ediyor. Oysaki birçok akademik çalışma, benim yürüttüklerimle birlikte göstermektedir ki SDÖ becerilerinin desteklenmesi, okul iklimi, öğrenci davranışları ve çatışma çözme becerileri üzerinde etkilidir. (Göl-Güven, 2017; 2019).
Ünlü akademisyon Joseph A. Durlak ve çalışma arkadaşları, 2011 yılında 270 bin öğrenciyi kapsayan birçok çalışmayı bir arada analiz etti ve çıkan sonuç çarpıcıydı. SDÖ becerilerine odaklanılması öğrencilerin akademik performanslarını yüzde 11’lik puan kadar yükseltti. 2015 yılında yapılan bir başka araştırmada ise SDÖ’nün etkisiyle her bir doların 11 dolar olarak geriye döndüğü ortaya kondu. Birçok çalışmada, olumlu davranışlarda artma (işbirliği, empati kurma gibi), olumsuz davranışlarda azalma (saldırganlık, madde kullanımı) gözlemlendi. Ruh sağlığında da (depresyon ve kaygıda azalma) olumlu sonuçlar alındı.
OKULLAR SDÖ BECERİLERİNE EN ÇOK İHTİYAÇ DUYULAN KURUMLAR
Öğretmen görüşlerine yer verdiğim çalışmalarımda (Göl-Güven, 2016) veya sohbetlerimde ise bu becerilerin gelişiminin öğretmen görevlerinin dışında tutulması şaşırtıcı. Öğretmenler, bu becerilerin aile içinde, çocuğun olgunlaşmasıyla veya eğitim-öğretim yılının sonuna doğru geliştiğine yönelik düşüncelerini belirtiyor. Öğretmenlere yönelik bir eğitimde ise bazı alan öğretmenlerinin ‘Bu konularla bizim işimiz yok’ diyerek eğitimi terk etmelerine şahit olmuşluğum var. Oysaki okullar SDÖ becerilerine en çok ihtiyaç duyulan ve bu becerilerin gelişmesini destekleyebilecek başta gelen kurumlar. Aile desteği ve katılımıyla SDÖ hedeflerine çok daha kolay ulaşabilirler.
Başa ve başlığımızı dönelim: Öğrenmenin ve gelişmenin (ve başarının) ezber ve hatırlamadan ibaret olduğunun düşünülmesi bir yanlışı işaret etmektedir. İnsan bundan fazlasıdır. Eğitim fakültelerinde genelde sorulur. Bir dersi sevmenizin nedeni nedir? Çok büyük bir yüzde ile ‘… dersinin öğretmenini seviyordum’ cevabı gelir. Tam tersi de doğrudur: ‘…dersini hiç yapamadım, öğretmeni soğuktu, ilgisizdi’ gibi. Öğrenmenin duygu bağının, biliş (akıl) bağından daha kuvvetli olduğuna bir örnektir bu. Bu bağ, sadece aile ve okul yaşantısına değil, tüm toplumun yaşantısına nüfus etmeli. Öz ve toplumla kurulan bağ ve ilişkinin niteliği bireyin güçlendirilmesinin ve toplumsal kalkınmanın anahtarıdır.
SOSYAL VE DUYGUSAL ÖĞRENMENİN TANIMI
SDÖ tanımı, Weissberg ve Cascarino (2013), tarafından, ‘Çocukların ve yetişkinlerin duygularını yönetmek, olumlu hedefler koymak ve elde etmek, başkaları için duygudaşlık hissedebilmek ve göstermek, olumlu ilişkiler kurmak ve sorumlu kararlar almak için gerekli olan bilgi, tutum ve becerileri edinme ve etkili bir şekilde uygulama süreçleri’ olarak yapılmıştır.
Hiçbir davranış kendiliğinden oluşmaz. Nasıl ki Türkçe öğretiyoruz, matematik öğretiyoruz, SDÖ becerilerini de öğretmemiz gerekiyor. Bunu iki şekilde yapabiliriz. Bu becerileri yaşantımızda kullandığımızı gören çocuklar bizden örnek alarak öğrenir. Örneğin, çocuklarımız, öfkelendiğimiz zaman etrafı yakıp yıkma yerine öfkemizi kontrol ettiğimize şahit olursa, bizim bu davranışımızı örnek alacaktır. İkinci ve birinci yöntemle eş zamanlı ilerlemesi gereken yöntem ise doğrudan öğretme yöntemidir. Öfkemizi nasıl kontrol ettiğimizin adımlarını onlarla çalışarak: ‘İlk adım öfkemin farkına varmak, daha sonra geçmişte öfkelendiğim zaman yıkıcı eylemlerimin sonuçlarını gözden geçirmek, üçüncü adım ise sorumlu karar vermek, o zaman yıkıcı eylem yerine olumlu eylemi, sakinleşmeyi tercih ediyorum, bu benim kararım.’
KÜÇÜK ÇOCUKLAR İÇİN:
Adım 1:Öfkenin farkına var (kalbim hızla çarpıyor, ellerim terliyor, hızlı nefes alıp vermeye başlıyorum)
Adım 2: Problemim ne? Davranış ve duygu arasındaki bağlantıyı kur (arkadaşım oyununa davet etmedi ve ona çok kızdım)
Adım 3: Seçenekleri gözden geçir: Derin nefes al, 1’den 10’a kadar say; arkadaşıma vurmam onu kızdırabilir, üzebilir, yeniden oyuna girmek istediğimi söylemeliyim veya başka biriyle oynayabilirim
Adım 4: Olumlu bir karar ver ve uygula (Başka biriyle oynayacağım)
BECERİLER | DAVRANIŞLAR |
Öz farkındalık | – Duygularını anlama – Olumlu bakış açısına sahip olma – Öz yeterlilik algısına sahip olma – İyimserlik – Düşünce, duygu ve eylemlerin birbiriyle bağlantısını görme |
Öz yönetim | – Çatışmaları sakince çözme – Olumsuzluklarda sakin kalma – Çatışmalarda ödün verme – Zorbalığa ve/veya şiddete uygun cevap verme – Eleştiriyi göğüsleme |
Sosyal farkındalık | – Başkalarının duygularını anlamaya çalışma – Başkalarının iyi hissetmesini sağlama – Affetme – Başkalarını rahatlatmaya çalışma – Başkalarını önemseme ve esenlikleriyle ilgili olma |
İlişki becerileri | – Konuşurken göz teması kurma – Konuşmada uygun tonlama kullanma – Kolayca arkadaş edinme – Başkalarıyla iyi etkileşimlerde bulunma – Başkalarını etkinliklere katma |
Sorumlu karar verme | – Başkalarının eşyalarını koruma, kollama – Başkalarının eşyalarını koruma, kollama – Yetişkin olmadığı zamanlarda olumlu davranış gösterme – Eylemlerinin sorumluluğunu alma – Sözünde durma – Hatalarının sorumluluğunu üstlenme |