Doğmak, bir hikayeyi yazmaya başlamak demek aslında. Ya da bir yolculuğa çıkmak. Başladığımız nokta veya başlardaki ilerleme biçimimiz her ne kadar bizim kontrolümüzde olmasa da sonraki süreçlerde direksiyona biz geçeriz genelde. Öyle olması da gerekir zaten. Sağlıklı olanı, doğru olanı budur. Her ne kadar hayalimiz, umudumuz engelsiz bir yolda son sürat hedefe koşmak olsa da yaşamın doğasından kaynaklı yol boyu engellerle veya büyük küçük nice sürprizlerle karşılaşırız. “Bir yolculuk kaç farklı şekilde sürdürülebilir?” sorusunun cevabı yeryüzündeki insan hayatı sayısı ihtimalince, cevabını vermek sanırım yanlış olmayacaktır. Aynı coğrafyada yaşadığınız insanları geçtim, aynı anne babanın evladı olduğunuz kardeşlerinizle bile hayata bakış ve algılayış konusunda yaşadığınız derin duygu ve düşünce farklılıklarını düşünürseniz, hak vereceksiniz diye tahmin ediyorum. Bu durum yaşamdaki müthiş çeşitliliği de ortaya koyan bir durum. İhtimaller, alternatifler ve seçimler.
“Hayatın en motive edici unsuru nedir?” sorusunun cevabı ise çok fazla değişmez genelde. Umut. Umutsuz bir yaşam, ilerleme ve adaptasyon özelliklerini yitirir. Umut, beslenmek için toprağa tutunduğunuz köklerdir bir nevi. Sizi hayata bağlar. Umudunu yitiren ya da hayata dair beklentileri ve umudu azalan bir insanın gelişmesi, yaşamının zenginleşmesi pek mümkün değildir. Bunlar çok fazla inkara mahal vermeyen gerçekler. Ama her olgunun iki yüzü olduğu gerçeğinden hareketle, Friedrich Nietzsche’nin “Umut en büyük kötülüktür, işkenceyi uzatır.” sözüne değinmeden edemeyeceğim. Büyük umutlarla dolu olmak kendi içinde büyük hayal kırıklığı riski ya da yersiz beklenti anlamı taşıyor olabilir çünkü. Uzun süren büyük umutların, gerçekleşmemesinin yaşattığı hayal kırıklığının yıkımı da büyük olur. İnsan ömrünün sınırlılığı göz önüne alındığında beklemek, kendi ömür sermayenizden tüketmektir ve umut etmek kaybettiğiniz bu zaman diliminin anlamlı olduğu yanılsamasını yaratabilir sizde.
Özellikle günümüz toplumlarında en çok suistimal edilen duygulardan biri olduğunu düşünüyorum. İnsandaki umut bağlama özelliğinin. Çünkü bir konuda umut etmek demek, gemileri yakmamak demektir. Umut etmek sakinleşmek demektir. Umut etmek beklemek ve zamana bırakmanın kendisidir çoğu kez. Ve bu durumlar, bazen, ciddi anlamda insanların aleyhine kullanılabilir. Siz umutla beklersiniz ve bazıları için geniş hareket alanları açılır. Kısaca bazı zamanlarda umutla beklemek, beklemenin doğasından kaynaklı, sadece zaman kaybı ve birilerine hak etmediği şekilde şans vermek anlamına gelebilir.
Her duygusal deneyimde olduğu gibi umut ederken de ayaklarımızın yere sağlam bastığından emin olup içinde bulunduğumuz şartları, akılcı bir şekilde değerlendirmek, kendimize yapacağımız büyük bir iyilik olacaktır. Bu sizi boş bir umudun peşine takılıp zaman kaybı yaşamaktan ve beklentilerinizin gerçekleşmemesi durumunda yaşayacağınız hayal kırıklığının yıkıcılığından koruyacaktır. Umutsuz bir yaşam elbette düşünülemez ama her şeyin doğru dozda olması hayati önem taşır ve bu kuraldan umut da muaf değildir…
shu_fatma_yavuz |